Dolar 34,5266
Euro 36,4900
Altın 2.961,39
BİST 9.119,91

Sankt-Peterburg

14.12.2023
A+
A-
Sankt-Peterburg
Tanıtım Yazısı

Sankt-Peterburg

Sankt-Peterburg (St. Petersburg olarak da bilinir), Rusya’nın kültürel ve mimari açıdan önemli bir şehri olan St. Petersburg, Baltık Denizi kıyısındaki Neva Nehri üzerinde yer alan bir şehirdir. Çar I. Petro tarafından 1703 yılında kurulan St. Petersburg, Rus Çarlığı’nın Avrupa’ya açılan kapısı olarak tasarlanmıştır.

Bu tarihi şehir, 200 yıl boyunca Rus Çarlığı’nın başkenti olarak hizmet vermiştir. Ancak, I. Dünya Savaşı ile Rus İç Savaşı dönemlerinde Almanya ile olan savaş sebebiyle ismi Petrograd olarak değiştirilmiştir. 1924 yılında ise Sovyetler Birliği döneminde Leningrad adını almıştır.

St. Petersburg, tarihi ve kültürel mirasıyla da ünlüdür. Her biri kendine özgü mimari tarza sahip olan binaları, sarayları ve müzeleriyle ziyaretçilerine görsel bir şölen sunar. Fabergé Müzesi, Ermitaj Müzesi ve Aziz İsaak Katedrali gibi turistik yerler, sanat ve tarih severler için kaçırılmayacak fırsatlar sunar.

Bunun yanı sıra, St. Petersburg’un beyaz geceleriyle ün salmıştır. Yaz aylarında güneşin batmadığı bir atmosferde gezip şehrin sokaklarının tadını çıkarabilirsiniz. Gri şehir olarak da anılan St. Petersburg’un bu doğal güzelliğine tanık olmak için Neva Nehri boyunca yapacağınız romantik bir tekne turu harika bir seçenek olabilir.

Tarihi ve kültürel mirası kadar modern yaşamıyla da dikkat çeken St. Petersburg, turistler için birçok etkinlik ve eğlence imkanı sunar. Sahip olduğu gece hayatı, restoranları ve tiyatroları, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim yaşatır.

Sankt-Peterburg’un Kuruluşunda Çar I. Petro’nun Büyük Rolü

Çar I. “Büyük” Petro’nun Sankt-Peterburg’u kurma kararı, İngrai toprağının İsveç’ten geri alınmasıyla birlikte 27 Mayıs 1703’te (16 Mayıs eski takvime göre) hayata geçirildi. Şehir, adını havari Petrus’a ithafen almıştır ve gerçek ismi olan Sint Petersburg, Felemenkçe telaffuzunun bir benzetmesidir.

O dönemde bölgede bulunan Nyenskans ve Nyen şehirlerinin hakimiyeti, İsveç’in kontrolünde bulunuyordu. Neva Nehri, bu topraklarda Finlandiya körfezine dökülüyordu. Ancak, Petro’nun yeni şehri kurduğu bölge, zorlu hava ve coğrafi koşullara sahipti. Bu yüzden, yeni şehirde çalışacak işçilerin burada kalıcı olması gerekiyordu.

Petro, Çar olarak sahip olduğu güçlü yetkilerini kullanarak ülkenin dört bir yanındaki köylüleri çalışmaya zorladı. Yılda 40.000 köylü, şehir için bir zorunluluktu. Zorunlu askerlik hizmetinde bulunan kişiler, kendi araçlarını temin etmek ve yolculukları sırasında yiyeceklerini sağlamakla yükümlüydüler. Yüzlerce mil yürüyerek seyahat etmeleri gerekiyordu ve genellikle askeri muhafızlar tarafından eşlik ediliyorlardı. Ancak, bu önlemlere rağmen kaçışlar nadiren yaşanıyordu. Ağır koşullar ve zorluklar, Çar Petro’nun başlangıçta belirlediği 40.000 kişilik kota hedefine ulaşmasını güçleştiriyordu.

Sankt-Peterburg’un kuruluşu, Çar I. Petro’nun vizyonu ve kararlılığı sayesinde gerçekleşti. Bu şehir, tarih boyunca Rusya’nın en önemli kültürel ve politik merkezlerinden biri olmuştur. Petro’nun liderliği, bu şehrin canlılık ve önemini günümüze kadar sürdürmesini sağlamıştır.

Savaş döneminde inşaatına başlanan Sankt-Peterburg, Rusya tarihinde benzersiz bir yere sahip olan ilk yapı olan Petrus ve Pavlus Kalesi ile tanışmak için kapılarını açıyor. Bugün Petrus ve Pavlus Kalesi olarak bilinen bu yapı, Sankt-Peterburg’un doğusundaki Zayaçiy adasına (Tavşan Adası) yaslanmış durumda ve Neva Nehri’nin sağ kıyısında, körfezin iki mil içerisine konumlanmıştır.

Çar Petro’nun, Rusya’yı çağrıştırdığı için Alman mühendisleri davet ettiği bu projede, şehir sınırlarını genişletmek amacıyla bataklıklar üzerine kanallarla kanalizasyon yapıldı. Bu sayede, şehir artık kale sınırlarının dışına yayıldı. Çar Petro, ayrıca Rusya genelindeki tüm taş ustalarının Sankt-Peterburg’un inşasına yardımcı olmaları için başka herhangi bir taş yapı inşaatını yasakladı.

Neva Nehri deltasında kurulan bu şehir, aslında büyük bir bataklık alanını dönüştürme ve iyileştirme projesiyle ortaya çıkmıştır. Şehir merkezindeki birçok bina, Amsterdam’daki gibi çamur alanlara saplanmış direklere ve güçlendirilmiş temellere dayanmaktadır. Bu proje, kölelik sistemine dayalı bir iş gücü kullanımını da beraberinde getirdi.

Sankt-Peterburg’un bugünkü kimliği, 1716 yılında Vasilievsky Adası’nda İtalyan mimar Domenico Trezzini tarafından tasarlanan merkez olmak üzere, mimarisiyle belirginleşti. Şehirde bulunan gösterişli Barok tarzı binalar, onun kimliğini ortaya koymaktadır. Aynı şekilde, İtalyan kökenli başka bir mimar olan Francesco Bartolomeo Rastrelli tarafından inşa edilen birçok bina da şehre özgü öğeler arasında yer almaktadır.

Ancak, ünlü Rus yazar Dostoyevski, Sankt-Peterburg’u soyut ve tasavvur ürünü bir şehir olarak nitelendirmiştir. Bu vurgu, şehrin sadece binalarından ve tarihi dokusundan daha fazlasını sunduğunu göstermektedir.

Sankt-Peterburg, tarihi zenginliği ve büyüleyici atmosferiyle her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turisti cezbediyor. Geçmişin izlerini taşıyan bu şehir, kusursuz bir şekilde başarıyla birleşmiş göz alıcı mimarisi ve mistik çekiciliğiyle sizleri bekliyor. Sankt-Peterburg’da geçireceğiniz zaman, sizi kalelerin, kanalların ve fascinasyonun büyüsüne kaptıracak bir serüvene dönüşecektir.

Rusya’nın yeni başkenti olma niyetiyle yola çıkan Sankt-Peterburg, Baltık Denizi’nin bir dalı olan Puşkin tarafından Avrupa’daki pencere olarak adlandırıldı. Ayrıca, deniz filosuna üs konumunda olan bu şehirden sonra inşa edilen Kronstadt’ın ada kalesi tarafından da korunuyordu. Çar Petro’nun zekice bir seçimi olan bu şehir, zaman içinde büyük bir öneme sahip olacaktı.

Sankt-Peterburg’ın oluşumuyla birlikte, kanallarla dolu bu şehir, sandal ve kayıkların taşıma işlevini tamamen değiştirdi. Ancak Neva Nehri üzerindeki kalıcı köprülerin inşasına 1850 yılına kadar izin verilmedi. Şehirdeki ulaşım ağı ve gelişmişlik seviyesi, tarihi öneme sahip köprülerin inşasıyla daha da artış gösterdi.

Sankt-Peterburg’ın tarihindeki önemli dönüm noktalarından biri ise II. Alexander döneminde gerçekleşen Emancipation Reform of 1861 in Russia adlı liberal reformdu. Bu reform, birçok fakir insanın şehre akın etmesine neden oldu ve varoşlarda ucuz kiracılı apartmanların yaygınlaşmasına yol açtı. Endüstriyel faaliyetler de bu dönemde hızla filizlendi ve şehrin büyümesine katkı sağladı.

Yüzyılın sonlarına doğru, Sankt-Peterburg Avrupa’nın en büyük endüstri merkezlerinden biri haline geldi. Ancak, endüstrinin büyümesiyle birlikte radikal hareketler de hızla artmaya başladı. II. Aleksandr döneminde olduğu gibi, bu tür radikal hareketlerin bastırılması için çeşitli önlemler alındı. Sankt-Peterburg, gelişen endüstri ve politik çalkantılar arasında büyüyüp gelişmeye devam etti.

Sankt-Peterburg, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle, Rusya’nın en önemli şehirlerinden biri olarak dikkat çekiyor. Baltık Denizi’ne olan konumu, Avrupa ile olan bağlantısını güçlendirirken, tarihindeki reformlar ve endüstriyel gelişmeler, şehri çağının önde gelen merkezlerinden biri haline getirdi.

1905 Devrimi, Rusya’da büyük bir sosyal ve siyasal değişimin başlangıcı olarak kabul edilir. Bu devrim, başlangıcını Sankt-Peterburg’da buldu ve hızla diğer bölgelere yayıldı. Ancak, I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte şehrin ismiyle ilgili bir tartışma ortaya çıktı.

Çünkü Sankt-Peterburg ismi Almanca kökenli olduğu için, Rus halkı arasında Alman etkisinin haddinden fazla olduğu düşüncesi yayılmaya başladı. Bu nedenle, Çar II. Nikolay, şehrin ismini Petrograd olarak değiştirme kararı aldı ve 31 Ağustos 1914 tarihinde bu isim resmi olarak kabul edildi.

Petrograd, 1917 Rus Devrimi’nin başlangıcına ev sahipliği yaptı. İlk aşamada, Şubat Devrimi olarak adlandırılan hareketle Çarlık hükümeti devrilerek iki politik gücün merkezi olarak hizmet etmeye başladı. Ancak, Ekim Devrimi ile geçici hükümet yıkıldı.

Petrograd’ın Alman saldırısına açık bir konumda olması, politik lider Vladimir Lenin’in Rusya’nın başkenti Moskova’ya taşınmasını zorunlu kıldı. Bu nedenle, 5 Mart 1918 tarihinde Lenin’in önderliğinde Petrograd’dan Moskova’ya yapılan bir taşınma gerçekleştirildi ve Moskova o günden beri Rusya’nın başkenti olarak kaldı.

Lenin’in ölümünden üç gün sonra, 24 Ocak 1924 tarihinde Petrograd’ın ismi Lenin’in anısına Leningrad olarak değiştirildi. Bu isim değişikliğinin sebebi, Lenin’in Ekim Devrimi ‘ne liderlik etmesi ve devrimin sembol isimlerinden biri olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak, bu isim değişikliği aynı zamanda politik sembolizmi yansıtmaktadır. Sankt-Peterburg, Rusya İmparatorluğu’nun merkezi olarak görülmekteydi ve Moskova’nın önüne geçiyordu. Bu değişiklikle birlikte Leningrad ismi, devrimi etkili bir şekilde sembolize etti ve politik ve ekonomik sistemi hatırlatarak devrimin önemini vurguladı.

Sankt-Peterburg’un Coğrafi Konumu

Sankt-Peterburg, Baltık Denizi’nin Finlandiya Körfezi’nde Neva Nehri deltasında yer alan adalar üzerine kurulmuş bir şehirdir. Düşük rakımlı orta “tayga” bölgesinde bulunan bu şehir, doğal ve insan yapısı adalarıyla dikkat çekmektedir. Neva Körfezi’nde bulunan en büyük adalar Kotin, Vasilyevskiy, Petrogradskiy ve Dekabristov adalarıdır. Ayrıca Krestovsky, Yelagin ve Kamenny adaları da şehrin parklarının bulunduğu alanlardır.

Bu tarih dolu şehrin kuzeyinde ise Karelya Yarımadası yer alır ve burası şehir halkının popüler bir mesire alanıdır. Baltık Denizi ile Ladoga Gölü arasında uzanan bu yarımadanın en önemli bağlantı noktası İjora yaylasıdır.

Sankt-Peterburg’un ana şehirleşmiş alanı 605,8 km² olarak bilinir, ancak federasyon şehri olarak yerel yönetimin sorumluluğu altındaki alan daha geniştir. Kolpino, Krasnoye Selo, Kronstadt, Lomonosov, Pavlovsk, Petergof, Puşkin, Sestroretsk ve Zelenogorsk adlarını içeren küçük şehir ve kasabaların yanı sıra 21 belediyeli yerleşke ve kırsal alanları da içerir. Toplamda bu alan 1439 km²’ye ulaşmaktadır.

Şehrin rakımı, deniz seviyesinden hemen başlayarak güneydeki Duderhof Tepeleri’ndeki “Orekhovaya Tepesi” zirvesinde 176 m’ye kadar çıkar. Şehir, kuruluşundan bu yana yapay olarak yükseltilmiş ve bazı küçük adalar birleştirilmiştir. Bununla birlikte, Liteyny Prospekt’in batısında bulunan arazilerin rakımı 4 m’yi geçmez. Bu nedenle, Neva Körfezi’ndeki Baltık Denizi’nin sığ olduğu zamanlarda, özellikle şiddetli rüzgarlar eşliğinde sel felaketleri yaşanmaktadır. Örneğin, 1975’te körfezdeki deniz seviyesi 2,81 m yükselmiş ve şehrin alçak arazileri su altında kalmıştır. 1978’den itibaren sel felaketlerini önlemek amacıyla 26,5 km uzunluğunda bir baraj sistemi inşa edilmeye başlanmıştır. Bu “Sankt-Peterburg Barajı” 2011 yılında tamamlanmış ve faaliyete geçmiştir.

Sankt-Peterburg, tarihi ve coğrafi özellikleriyle dikkat çeken bir şehirdir. Adalar üzerine kurulması ve tarihi zenginlikleriyle ünlü olan bu şehir, yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. Baltık Denizi’nin etkileyici manzarasıyla bütünleşen Sankt-Peterburg, tarih severler ve doğa tutkunları için benzersiz bir deneyim sunmaktadır.

Sankt-Peterburg İklimi

St. Petersburg, Baltık Denizi’nde bulunan Ladoga Gölü etkisiyle yıl boyunca soğuk ve ıslak bir iklim yaşamaktadır. Bu iklimin karakteristiği, yüksek basınç merkezlerinin ısının hızla düşmesini engellemesidir. Bu nedenle, bu bölgede yazlar tipik olarak kısa, ıslak ve serin geçerken, sıcaklıkların 30 dereceye kadar çıkabildiğine şahit olunmaktadır. Kış aylarında ise uzun ve soğuk günler hakimdir, ancak ara sıra sıcak günler de yaşanmaktadır. Kanallar kış aylarında donduğu gibi, toprağın da donması olağandır. Aralık ile Mart arasında ise kar örtüsüyle kaplı ortalama 123 gün yaşanırken, Şubat ayında kar kalınlığı ortalama 24 cm’ye ulaşmaktadır. Buna karşılık, yaz ayları boyunca hiçbir don olayına rastlanmamaktadır.

Yağış miktarı şehirdeki farklı semtlere göre değişmektedir ve yıllık ortalama 600-750 mm’dir. Kuzey semtlerden başlayarak, yağışlar yaz aylarının sonuna doğru yoğunlaşmaktadır. Şehir yüksek bir rakıma sahip olmamakla birlikte, denize yakın olması ve yaz aylarında düşük sıcaklık yaşaması nedeniyle havanın nisbi nem oranı oldukça yüksektir. Sonuç olarak, St. Petersburg’da bulutlu ve yağışlı günlerin sayısı oldukça fazladır ve 145 günden daha uzun süre boyunca yağışlar görülmektedir.

St. Petersburg’un iklimi, her mevsimde kendine özgü bir atmosfer oluşturur. Yaz aylarında şehir, serin havası ve nadir görülen sıcak günleriyle kendine özgü bir cazibe sunarken, kış aylarında ise donmuş kanallar ve karla kaplı sokaklar ile masalsı bir görüntü ortaya çıkar. Bu benzersiz iklim, şehre ziyaret edenlere farklı bir deneyim sunmanın yanı sıra, St. Petersburg’u çevreleyen doğal güzellikleri ve tarihi mirası daha da etkileyici kılar. Sıradışı iklimiyle tanınan bu şehir, farklı ve eşsiz bir deneyim arayan gezginlere hitap etmektedir.

St. Petersburg’un iklimi hakkında daha fazla bilgi edinmek için, şehri ziyaret edenlerin rehberlere danışmaları ve kıyafetlerini bu değişken hava koşullarına göre seçmeleri önerilir. Şehrin etkileyici güzelliklerini keşfederken, bir yandan da bu benzersiz iklimin tadını çıkarabilirsiniz.