Dolar 32,2735
Euro 34,7551
Altın 2.396,11
BİST 10.247,75
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 20 °C
Az Bulutlu

İgor Stravinsky Kimdir?

26.11.2023
A+
A-
İgor Stravinsky Kimdir?
Tanıtım Yazısı

20. yüzyıl müziği, döneminin çalkantılı ruhunu yansıtan birçok özgün besteciye ev sahipliği yapmıştır. Bu bestecilerden biri de Rus kökenli olan Igor Stravinsky’dir. Hem ABD hem de Fransa vatandaşı olan Stravinsky, müziğe getirdiği yeniliklerle çağdaş müzik dünyasında derin bir iz bırakmıştır.

İgor Stravinsky 17 Haziran 1882 tarihinde Oranienbaum, Rusya ‘da doğmuştur. Müzik eğitimine çocuk yaşlarda başlamış ve genç yaşta önemli bir yetenek olduğunu kanıtlamıştır. Ünlü besteci Nikolay Rimski-Korsakov ‘un öğrencisi olarak yetişen Stravinsky, Rus müziğinin geleneklerini ve ahenkini mükemmelen özümsemiştir. Fakat ilerleyen yıllarda böylesine yoğun bir şekilde Rus müziğine bağlı kalmayıp kendi tarzını yaratmıştır.

Stravinsky’nin kariyeri, yaşamının çeşitli dönemlerine yayılan farklı müzikal evrelerden oluşur. Erken dönem eserlerinde Rus folklorunu etkin bir şekilde kullanırken, ilerleyen yıllarda dönemin modernizm akımıyla da bütünleşerek benzersiz bir müzikal sentez oluşturmuştur. Özellikle “Bahar Ayini” (The Rite of Spring) adlı bale müziği ve “Yaylı Çalgılar için Konçertant Symphonies” gibi kompozisyonları büyük bir çığır açmış ve müziğin geleneksel kurallarını yıkarak alışılmışın dışına çıkmıştır.

Stravinsky, sadece besteci olarak değil aynı zamanda bir piyanist ve orkestra şefi olarak da büyük bir yetenekti. Birçok dönemin ünlü orkestralarıyla çalışmış ve kendi eserlerini şeflik yaparak büyük bir başarıya imza atmıştır. Gustav Mahler’in ölümünden sonra dünya çapında en etkili orkestra şeflerinden biri olarak kabul edilmiştir.

Bestecilikteki yaratıcılığı ise tartışmasızdır. Stravinsky, müziği yeni bir boyuta taşımak için geleneksel formların sınırlarını zorlamış ve müzikal dilini sürekli olarak yenilemiştir. Kendine özgü ritmik yapılar, sıradışı harmoni kullanımları ve akordların yaratıcı kullanımıyla öne çıkmıştır. Kendi deyişiyle “yeni bir müzik inşa etmek” amacıyla her zaman yenilikçi ve deneysel bir yaklaşım sergilemiştir.

Stravinsky, müzik dünyasında çağdaş müzik kavramını yeniden tanımlayan bir figürdür. Kübistler, futuristler ve dadaistler gibi sanat akımlarının müzikle olan kesişim noktalarını yakalamıştır. Bu sayede müziğin sınırlarını zorlayarak klasik müziğin geleneksel kalıplarının dışına çıkmış ve modern müziğin temellerini atmıştır.

6 Nisan 1971 tarihinde New York’ta hayatını kaybeden Igor Stravinsky, müzik tarihindeki yerini her zaman koruyan bir bestecidir. Geride bıraktığı eserler, çağdaş müziğin zirvesinde yer alır ve hala günümüzde dinamizm ve yaratıcılıkla dinlenmektedir. Stravinsky’nin müziği, her dinlendiğinde tıpkı onun gibi yenilikçi ve etkileyici niteliğini koruyan bir miras bırakmıştır. Onun eserlerinin evrensel birer müzikal şaheser olduğu söylenebilir.

Yaşamı

1902 yılında babasını kaybeden Stravinsky, müziğe dönerek kendi yeteneklerini geliştirmeye başlamıştır. Konservatuvar yerine başka bir yol seçen Stravinsky, dönemin önde gelen Rus bestecisi Nikolai Rimsky-Korsakov’un yanında özel dersler almaya karar vermiştir. Rimsky-Korsakov’un desteği ve rehberliği ile Stravinsky, ilk bestelerini yaratmış ve müzik kariyerine adım atmıştır. İki yıl süren özel dersler sayesinde müzikal yeteneklerini geliştiren Stravinsky, 1906 yılında üniversiteden mezun olmuştur.

Aynı yıl kuzeniyle evlenen Stravinsky’nin bu evlilikten iki çocuğu dünyaya gelmiştir. Ancak müzik kariyeri onu Rusya’dan uzaklaştırmıştır. Paris’teki Rus Balesi için aldığı siparişler nedeniyle 1910-1914 yılları arasında Rusya’da fazla bulunamayan Stravinsky, bu süre zarfında İsviçre’de yaşamıştır. I.Dünya Savaşı yıllarında İsviçre’ye yerleşen Stravinsky, burada yaratıcılığını tam anlamıyla ortaya koyabilmiştir.

İsviçre’de geçirdiği bu dönemde Stravinsky, ünlü eserlerini besteleyerek büyük bir çıkış yapmıştır. Bu dönemde doğan iki çocuğu da ona ilham kaynağı olmuş ve müziğine yansımıştır. Farklı tarzlar ve müzikal zenginliklerle dolu olan Stravinsky’nin besteleri, çağdaş müzik dünyasında büyük bir etki yaratmıştır.

Stravinsky’nin yaşamı, müzikal yeteneklerinin yanı sıra zorluklarla da dolu olmuştur. Siyasi ve sosyal olaylar, savaşlar ve sürgünler onun hayatını etkilemiş ve müziğine yansımıştır. Ancak bu zorluklar onu durduramamış, tam aksine daha büyük başarılar elde etmesine yardımcı olmuştur. Stravinsky, farklı türlerdeki müzikal eserleriyle yenilikçi bir yaklaşım sergilemiş ve müziğin sınırlarını zorlamıştır.

Yaşamının her aşamasında yaratıcı bir ruhla hareket eden Stravinsky, müziğe yaptığı katkılarla adını dünya çapında duyurmuştur. Müziğin evrensel bir dil olduğunu kanıtlayan eserleri, günümüzde bile hala dinlenmeye devam etmektedir. Igor Stravinsky’nin yaşamı, müziğe olan tutkusu ve özgün tarzıyla gelecek kuşaklara ilham kaynağı olmaya devam edecektir.

İgor Stravinsky: Bestecilikten Piyanistlik ve Orkestra Şefliğine

20. yüzyılın en etkili bestecilerinden biri olan İgor Stravinsky, dünyaya adını en çok, müzikal devrim niteliğindeki eserleriyle duyurdu Ancak, Stravinsky’nin hayatı sadece bestecilikle sınırlı değildi. Savaştan sonra ailesiyle birlikte Fransa’ya yerleşen ve 20 yıl boyunca farklı şehirlerde yaşayan bu yetenekli sanatçı, ek gelir sağlamak amacıyla piyanistlik ve orkestra şefliği gibi farklı müzikal görevlere de kendini adadı.

Stravinsky’nin Rusya’daki mülklerini kaybetmesi, onu yeni bir vizyonla hareket etmeye zorladı. Ekonomik olarak sıkıntıya düşen sanatçı, müziğe olan tutkusunu sürdürmek ve ailesinin geçimini sağlamak için farklı alanlarda çalışmayı seçti. Bestecilik kariyerine ek olarak, piyanistlik ve orkestra şefliği gibi işlerde yer aldı.

Avrupa, Kuzey Amerika ve Güney Amerika’nın çeşitli bölgelerinde konserler ve turneler düzenleyerek, Stravinsky kendisini dünya çapında tanınan bir müzisyen olarak kanıtladı. Bu dönemde, birçok ünlü orkestrayla çalıştı ve başarılı performanslar sergiledi. Her bir gösteri, Stravinsky’nin müziğe olan derin bağlılığını ve sahnedeki karizmasını yansıtıyordu.

Piyanistlik yeteneğiyle, bestelerini kusursuz bir şekilde yorumlayan Stravinsky, dinleyicilere sıradışı bir müzik deneyimi sunuyordu. Güçlü elleri ve hızlı parmaklarıyla piyanonun tuşlarını ustalıkla kullanarak, bestelerindeki duygusal yoğunluğu ve ritmik karmaşıklığı mükemmel bir şekilde yansıtıyordu. Her bir notanın, her bir armoninin en ince ayrıntısına kadar hissedilmesi için büyük bir çaba sarf ediyordu.

Orkestra şefliği ise Stravinsky’nin yeteneklerini bir adım öteye taşıyan bir rol oldu. Ünlü orkestralarla çalışarak, müzisyenlerin birbirleriyle uyumlu şekilde çalmalarını sağlamak, Stravinsky için büyük bir sorumluluktu. Müzik eserlerini her bir enstrümandan doğru bir şekilde çıkarabilmek, notaların bir arada büyüleyici bir uyum yakalamasına katkıda bulunmak onun için adeta bir sanattı.

Stravinsky, bestecilik, piyanistlik ve orkestra şefliği arasında sürekli bir denge kurarak, farklı müzikal yeteneklerini eşit bir şekilde geliştirmeye odaklandı. İçindeki yaratıcı enerjiyi, her bir rolünde farklı bir şekilde ifade etmek için kullandı. Bu, onun müziğin farklı yönlerini anlama ve keşfetme isteğinin bir göstergesiydi.

Stravinsky’nin bestecilik, piyanistlik ve orkestra şefliği arasında geçirdiği bu yoğun dönem, onun müzikal evriminin önemli bir parçası haline geldi. Farklı görevlerden aldığı deneyimler, onun müzikal vizyonunu genişletti ve tarzında yeni bir döneme girmesini sağladı. Kariyerinin ilerleyen yıllarında, farklı disiplinler arasında kendine özgü bir denge kurarak, kendine has bir müzikal dil yaratmıştı.

İgor Stravinsky’nin bestecilik, piyanistlik ve orkestra şefliği arasındaki bu dengeleme, onun müzikal dünyayı derinlemesine anlama isteği ve tutkusuyla sürdürüldü. Bu yapı taşları, onun müziğinin kalıcı bir miras bırakmasında önemli bir rol oynadı ve onu 20. yüzyıl müziğinin en ilgi çekici ve özgün figürlerinden biri haline getirdi.

Stravinsky’nin müzikal çeşitliliği ve yetkinliği, onun bir müzik dehası olduğunu ortaya koyuyor. O, bestecilik, piyanistlik ve orkestra şefliği arasında geçirdiği bu dönemde, müzik dünyasına ilham veren eserlerin kalemini tuttu. Bu sebeple, Stravinsky’nin kariyerine yaptığı bu önemli katkılarına ve farklı rollerdeki üstün yeteneklerine bir kez daha saygı duymak gerekiyor.

Bale ve Diğer Erken Dönem Eserleri

Rus besteci Igor Stravinsky’nin eserleri, müzik dünyasında çığır açan bir etki yaratmıştır. Özellikle Rimsky-Korsakov’un etkisi, Stravinsky’nin müzikal gelişiminde belirgin şekilde görülmektedir. 1908 yılında yazdığı Scherzo fantastique isimli orkestra eserini dinleyen Sergi Diaghilev, Stravinsky’den bir bale bestelemesini istemiştir. Bu istek, uzun yıllar süren bir işbirliği sürecini başlatmıştır. Stravinsky’nin Diaghilev için bestelediği ilk balesi olan Ateş Kuşu (1910) ve ardından gelen Petruşka (1911), dramatik ifadeleri, zengin orkestrasyonları ve Rus halk müziğinden alınan tanıdık melodileriyle halk tarafından büyük beğeni toplamıştır.

Ancak Stravinsky’nin en çığır açıcı eserlerinden biri olan Le sacre du printemps (1913, Bahar Ayini) galası, tam bir tiyatro skandalına dönüşmüştür. Nizinsky’nin yaptığı alışılmamış koreografi, müziğin armonik yapısı, asimetrik ve değişken ritmik yapısı nedeniyle bu eser büyük bir tartışma yaratmıştır. Bu dönemde, Stravinsky Wolhynien ve İsviçre’de yaşamıştır. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkmasıyla birlikte Stravinsky, İsviçre’de kalmaya karar vermiştir. Bu dönemde A Soldier’s Tale (1918, Bir Askerin Hikâyesi) eserini bestelemiştir. Caz etkisinin belirgin olduğu bu eser, aynı şekilde 1918’de 11 enstrüman için bestelediği Rag-Time ve 1919’da piyano için bestelediği Rag-Music gibi eserlerde de kendini göstermektedir.

1920 yılında, Stravinsky Paris’e taşınmıştır. Paris’te, Pablo Picasso, Jean Cocteau, André Gide, Henri Maisse ve Alexander Benois gibi dönemin en önemli Fransız sanatçılarıyla tanışma fırsatı bulmuştur. Bu dönemde, Stravinsky’nin önemli eserlerinden Symphonies d’instruments á vent (1920), Opera buffa Mavra (1922), aynı zamanda Rus dansı Les Noces (1923, Düğün) gibi eserler ortaya çıkmıştır. Mavra ve İsviçre’de bestelenen, 1920’de Paris’te sahneye konulan Pulcinella balesi, Stravinsky’nin neoklasik döneme geçişinin bir başlangıcı olarak kabul edilir. Stravinsky, Paris’teki yaşamını sürdürebilmek için piyanist ve şef olarak çalışmak zorunda kalmıştır. Bu nedenle, 1924 yılında Piyano ve Ahşap Nefesliler için Konçerto gibi birçok piyano eseri bestelemiştir.

Stravinsky’nin erken dönem eserleri, müzik dünyasında büyük bir çığır açmış ve modern müziğin temellerini atmıştır. Rimsky-Korsakov’un etkisiyle başlayan müzikal yolculuğu, Diaghilev ile olan işbirlikleri sayesinde doruk noktasına ulaşmıştır. Çeşitli dönemlerde farklı tarzlar deneyimleyen Stravinsky, her seferinde müzik dünyasının sınırlarını zorlamış ve kendine özgü bir müzikal dil geliştirmiştir. Onun eserlerindeki yenilikçi yaklaşım ve cesur birikim, müzik tarihinde eşsiz bir yer edinmiştir. Onun balelerinin ve diğer erken dönem eserlerinin kalıcılığı, müzikseverlerin gönlünde daima yaşayacaktır.

Neoklasik Dönemin Öne Çıkan Eserleri

1923’ten sonra müzik dünyasında yeni bir tarz ortaya çıktı: neoklasik müzik. Bu dönemde besteciler, romantik dönemin aşırı duygusallığından kaçınarak sanatsal bir tarafsızlık arayışına girdiler. Neo-klasik eserler, müziği saf haliyle ifade etmeyi amaçlayan bir estetik anlayışa sahipti.

İlk olarak İgor Stravinsky’nin bu dönemdeki çalışmaları müziğin neoklasik formunu oluşturdu. 1935’te yazdığı anılarında Stravinsky, müziğin kendi başına bir şey ifade etme gücüne sahip olmadığını ve müzisyenlerin bestecinin niyetlerini takip etmeleri gerektiğini belirtti. Bu düşünce, neoklasizmin temel taşı oldu ve modern müziğin gelişiminde güçlü bir etki yarattı.

Bu dönemde Stravinsky’nin yazdığı önemli eserler arasında Opera-Oratoryum Oedipus Rex (1927), melodram Persephone (1934) ve bale Apollo Musagetes (1928) yer alıyor. Bu eserlerde, Stravinsky’nin tarafsız ve saf bir müzik anlayışıyla, mitolojik ve edebi hikayeleri müzikal bir şekilde işlediği görülüyor.

1939’da Stravinsky, II. Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’yı terk ederek Amerika’ya iltica etti. Hollywood’da yerleşen besteci, bu dönemde birçok sipariş üzerine eser besteledi. Bunlar arasında Circus Polka (1942), orkestra için Danses concertantes (1942) ve Broadway revüsü için Scènes de ballet (1944) gibi eserler öne çıkıyor. Stravinsky, Amerika’da yeni bir müzikal tarz oluşturarak, neoklasik müziğin de etkisini genişletti.

Stravinsky’nin bu dönemde bestelediği diğer önemli eserler ise 3 Bölümlü Senfoni (1945), klarnet ve caz grubu için Abanoz Konçertosu (1945) ve opera The Rake’s Progress (1951) oldu. Bu eserler, müziğin saf ve tarafsız bir dile sahip olduğunu vurgularken, aynı zamanda çağdaş müziğin sınırlarını zorlayan yenilikçi bir yaklaşım sergiledi.

Neoklasik eserler, 20. yüzyıl müzik tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Stravinsky’nin bu tarzda bestelediği eserler, müzik dünyasında büyük bir etki yaratarak, sanatsal anlayışı ve müzikal ifade biçimini değiştirmiştir. Neoklasik müzik, saf bir estetik anlayışıyla müziğin gücünü ön plana çıkarırken, duygusal aşırılıklardan uzak bir tarafsızlığı benimser.

Seri-Müziğe ilgisi

20. yüzyıl müziğinin önde gelen bestecilerinden biri olan Igor Stravinsky, müzikal kariyeri boyunca birçok farklı tarz ve teknik deneyimlemiştir. Bu deneyimler arasında, Anton von Webern’in Seri Müzik teknikleriyle tanışması da önemli bir dönüm noktası olmuştur.

1948 yılında Amerikalı orkestra şefi Robert Craft tarafından yapılan bir girişimle, Stravinsky, Avusturyalı besteci Arnold Schönberg’in 12 Ton Müziği ile Webern’in Seri Müzik tekniklerini bir araya getirme fırsatı yakalamıştır. Bu çabaların meyveleri, Kantate Threni (1958), piyano ve orkestra için Movements (1959) ve son büyük eseri Requiem Canticles (1966) olarak ortaya çıkmıştır.

Stravinsky’nin müzikal yeniliklere açık bir yaklaşımı vardı ve geleneksel yapıların sınırlarını zorlamaktan çekinmiyordu. Sahne ve orkestra eserlerinin yanı sıra, piyano, oda müziği, koro eserleri, solo vokal eserleri ve farklı kültürlere ait eserler üzerinde de çalışmalar yapmıştır.

Bestecinin müzikal tarzı da oldukça geniştir. Rus ulusal stili, caz, neoklasizm, bitonalite, atonalite ve seri müzik gibi farklı müzikal formları ustalıkla kullanmıştır. Ancak Stravinsky’nin en önemli özelliği, kendini sürekli olarak geliştirmesi ve yeni teknikleri başarıyla entegre etmesidir. Hiçbir zaman tek bir yolda ilerlemekle yetinmeyen Stravinsky, kendini sürekli olarak yenileyerek müzikal anlamda ilerlemeyi başarmıştır.

Stravinsky’nin eserleri, 20. yüzyıl müziğinin önemli eğilimlerini yansıtmakla kalmamış, aynı zamanda bu eğilimleri de etkilemiştir. Orijinalliği ve teknik virtüozitesiyle dikkat çeken besteci, dinî temaları da eserlerine başarıyla yansıtarak önemli bir miras bırakmıştır.

1967 yılında, Stravinsky son kez olarak kendi eserlerinin kayıtlarında orkestrayı yönetmiştir. 6 Nisan 1971’de New York’ta hayata gözlerini yummuş ve Venedik’teki San Michele adasına, Diaghilev’in mezarının yakınına defnedilmiştir.

Igor Stravinsky’nin müzik dünyasına bıraktığı miras, yalnızca müzikal ileriye yönelik adımlarıyla sınırlı değildir. Stravinsky, cesur bir sanatçı olarak kendi yolunu izlemiş, müzikal sınırları zorlamış ve çağdaş müzik anlayışını değiştirmiştir. Bugün hâlâ önemini koruyan Stravinsky’nin eserleri, 20. yüzyıl müziğinin en önemli yapıtları arasında yer almaktadır.

Kaynakça:
– Concerts, Festivals, Recordings, 20 Temmuz 2021, ,
– Cutler, Cary, Stravinsky, Igor, 24 Temmuz 2021,

Ömer Demirkaya